Gezmeyi seven bir aile olarak, mümkün olduğunca fırsatları değerlendirerek yurtiçine ya da yurtdışına seyahatler gerçekleştiriyoruz. Geçtiğimiz ay gerçekleştirdiğimiz gezimizin durağı ise, daha çok gastronomik anlamda merak ettiğimiz ve "Medeniyetlerin Beşiği" olarak adlandırılan Hatay'dı.

Tarihi yapısı, doğal güzellikleri ve enfes yemekleriyle zengin kültür mirasına sahip Hatay'a yaklaşık 70 dk. süren uçak yolculuğunun ardından vardık. İlk olarak merkezde yer alan Uzun Çarşı'yı gezdik.
Hediyelik eşyadan, baharata, çeyiz ürünlerinden, çeşitli yöresel ürünlere kadar pek çok çeşidi barındıran çarşıda bol bol vakit geçirebilirsiniz. Gökçe'nin doğum gününde giydirdiğimiz krem rengi abiye elbisesini de buradan almıştım mesela :)
Uzun Çarşı'da birbirinden güzel görüntüye sahip yiyecekleri ve mis kokuları duyduğunuzda birşeyler yeme isteğini bastırmanız pek mümkün değil. Hazır buradayken ünlü gurme Vedat Milör'ün tavsiyesiyle meşhur PÖÇ Kasabı'nda aldık soluğu.
Tüm yiyeceklerin gözünüzün önünde hazırlandığı mekan, bence en özel kasaplardan biri. Bol çeÅŸidin bulunduÄŸu ve güleryüzlü personele sahip mekanın speciyalleri Kağıt ve Tepsi kebaplarıydı. EÅŸimle her ikisinden de birer porsiyon alarak ikisini de tatmak istedik. Kağıt Kebabı(soldaki); kıymanın baharat ve yaÄŸ ile tepsiye dizilerek, üzerine domates, biber ve soÄŸan eklenerek ıslak yaÄŸlı kağıda konulduktan sonra fırında piÅŸirilmesiyle hazırlanmış. Tepsi Kebabı ise; benzer ÅŸekilde hazırlanan, diÄŸerine göre nispeten daha sulu bir kebap çeÅŸidi. Åžu kadarını söyleyeyim, kımızı et ve kıymadan pek hoÅŸlanmayan eÅŸim, bu lezzetlere bayıldı. 

Bu arada hemen belirteyim, yine Uzun Çarşı'da yöresel kahvaltı yapmak için mutlaka önerilen mekanlardan biri de Güneş Gıda. Pazar günü kapalı olduğu için biz deneyimleyemedik ama Hatay'a giderseniz mutlaka aklınızda bulunsun.

Karnımızı doyurduktan sonra yine merkezde yer alan, ülkemizin en eski camii Habib-i Neccar Camii'ne uğradık.
Bir pagan tapınağının üzerine inşa edilen caminin hikayesi efsanevi. Halkı putperest olan şehre, Hz. İsa'nın elçileri Hz. Yahya ve Hz. Yunus, dinlerini yaymak için elçi olarak geldiklerinde, marangozluk yapan putperest Habib-i Neccar ile karşılaşmış. Habibi-i Neccar, Hz. Yahya ve Hz. Yunus'un, peygamber tarafından gönderildiklerine dair delil istemiş. Onlar da hastaları iyileştirdiklerini belirttiğinde, Habib-i Neccar, kendilerinden cüzzamlı oğullarını iyileştirmelerini istemiş. Oğlu, şifa bulduğunda ise hiç düşünmeden iman etmiş, şehir halkını inanmaya davet etmiş. Buna karşılık putperest halk, elçileri zindana attırmış. Kur'an-ı Kerim'in Yasin suresinde de ismi geçen Habib-i Neccar'ın camii, müslüman ve hristiyanlar için önemli ve özel bir mabed.
Ardından Hatay'ın geçmişi yaşatan evleri ve dar sokaklarında dolaştık.
Dolaştıkça şehirde, Arap kültürünün sokaklara yansıdığını da farkettik. Katolik kilisesinin bir evle bitişik olması da bizim için ilginç bir görüntüydü. Kapalı olduğundan ne yazık ki içeri giremedik.
Hatay'a gelinir de künefe yenmez mi? Közde künefe deneyimini yaşamak için meşhur Çınaraltı Künefecisi'ne uğradık.
Yusuf Usta'nın hazırladığı künefe, bizim her zaman yediğimiz künefeden farklı olarak şerbeti nispeten daha az, hamuru da gayet iyiydi.
Hatay ipeğinin de meşhur olduğunu ziyaretimiz sırasında öğrendik. Ve şehir turumuza devam ettik. Binaların genellikle taş yapı olması şehri ayrı bir güzelleştirmiş.
Ve bir başka meşhur mekanda meşhur bir tadı denemek için kısa bir mola: Affan Kahvesi.
Aslında bir kıraathane olan mekanın, içeride ailelerin de oturabileceği bir bölümü var. Havuzu da bulunan bu bahçede oturmak ayrı bir keyif.
Bahçenin duvarında yer alan bu bilgiyi de sizlerle paylaşayım.
Soğutulmuş demir kaşıkla servis edilen Haytalı, tam bir yaz tatlısı. Soğutulmuş demir kaşıkla servis edilen, "iç ferahlatıcı bir lezzet" olarak tanımlayabilirim. Ve ardından oraların meşhur kahvesi. O da çay bardağında ikram ediliyor ve nispeten köpüksüz.
Ve şehir meydanına dönüş...
Daha çok Karadeniz bölgesindeki şehirlerde gördüğüm, şehrin ortasından geçen nehir ve köprülere burada da rastladım. Fakat, coğrafya dersinden aklımda kalan meşhur Asi Nehri, keşke daha temiz ve bakımlı olsaydı...
Akşam yemeğimizi de hemen meydanda bulunan meşhur dönerci Abdo Döner'de yedik. Bol soslu ve bol soğanlı dönerin, özellikle sosu çok lezzetliydi.
Gezimizin 2. gününde durağımız; Reyhanlı yolu üzerinde bulunan, birinciliği Zeugma Müzesi'ne kaptıran mozaik cenneti Arkeoloji Müzesi.
Ülkemizdeki birçok müzeden çok daha fazla eser barındıran ve birçoğunu Zeugma Müzesi'ne göndermesine rağmen bünyesinde barındırdığı mozaiklerle hala inanılmaz zengin bir kaynak olan müze, ciddi anlamda bir tarih gezintisi yapabileceğiniz nadir mekanlardan.

Gaziantep gezimizi anlattığım yazımda bahsettiğim holografik görselin bir benzeri de burada ve bence çok başarılı.
Müze girişinde yer alan tarih çizelgesi, Hatay'ın ne kadar zengin bir kültür mozaiğine sahip olduğunun en önemli göstergesi.
Aslında müze ayrı bir post konusu ama, bir fotoğrafa sığdırmaya çalıştığım güzellikleri ve çok daha fazlasını kesinlikle yerinde görmeniz gerek.
Veee müzenin gözbebeği; geç Hitit Patina/Unki Krallığı'nda hüküm süren Kral Suppiluliuma'ya ait, 1,5 metre uzunluğunda ve 1,5 metre ağırlığındaki dev heykel.
Tarihe merak duyanlara; tüm dönemlere ait zengin içeriğe ve kültürel mirasa sahip olan müzeden saatlerce ayrılamayacaklarının garantisini veririm.

Müzeden istemeye istemeye de olsa ayrıldık ama müze yakınında bulunan St. Pierre Kilisesi'ni de ziyaret etmeden dönmek istemedik.
Kayaların oyularak yapıldığı mağara kilise, ilk Hristiyanların gizlice toplandıkları kilise olarak tarihe geçmiş. Aynı zamanda baskınlardan da rahatça kaçabildikleri bu kiliseye sızan sularla ilk vaftiz törenleri de yapılmış. UNESCO'nun dünya kültür mirası geçici listesinde de yer alan kiliseyi mutlaka görmelisiniz.

Ve dönüş saatimiz yaklaşıyorken, yine Vedat Milör'ün tavsiye ettiği Kurtuluş Caddesi'nde bulunan Sveyka Restaurant'ta yeni tatlar deneyimlemeye başladık.
Öncelikle mezeleri ortaya istedik çünkü, hem vaktimiz yoktu saatlerce o mekanda kalalım, hem de birçok lezzeti aynı anda deneyimlemek istiyorduk. Bu nedenle görevli garsonun önerisine uyarak ortaya bir meze tabağı sipariş ettik.

Biz, herbiri birbirinden lezzetli bu tatlarla tanışırken, sıcak sıcak sucuklu börek ve oruk servis edildi masamıza. İlk defa yediğim sucuklu böreğe ba-yıl-dımm... Ve ana yemek olarak tercihimi vişneli kebaptan yana kullanırken, eşimin tercihi kaz başı kebap oldu. Özellikle vişneli kebabın tadını daha önce yediğim hiçbir tada benzetemiyorum. Fakat, kesinlikle tatmanızı tavsiye ediyorum. Hatay'ın genel olarak gözlemlediğim "uygun fiyatlı" oluşu, bu mekana da yansımıştı. Hatta, hesap geldiğinde bir yanlışlık olmalı düşüncesiyle görevliye sorduğumuzda hesabın doğru olduğu bilgisini alınca çok şaşırmıştık.

Hatay'dan ayrılmadan yaptığım miniminicik alışverişimiz ise bunlar.
Yıllar önce, AKM'de "Antakya Günleri" yapılmıştı Ankara'da, yaşlı bir teyzenin elinde son kalan defne yağını bana neredeyse zorla satmasının ardından denediğimde inanılmaz memnun kaldığım bu yağdan 2 şişe aldım elbette. Ve şehir merkezi'nde yer alan Ortodoks Kilisesi'nin karşısındaki küçük dükkandan, başka hiçbir yerde görmediğim küçük sevimli kalıplardan çıkmış bu defne sabunlarını.
Affan Kahvesi'nin yakınında yer alan Teofarm Çiftliği'nin butik mağazasından da bulgur ve karakılçık bulguru satın aldık. Özellikle kızım için besleyici özelliğinin fazla olması nedeniyle tercih ettiğim bulgurlar enfes.
Ve giderayak son kez uğradığımız Uzun Çarşı'dan, meşhur kabak tatlısını aldık, yok böyle lezzet!

Yine 2 gün gibi görünen, ama ne yazık ki daha kısa süren bir gezimizi daha böylelikle sonlandırmış olduk. İnanılmaz zengin bir kültürel mirasa sahip, 3 farklı dinin birarada kardeşçe barındığı, harika bir şehir, benim gözümden böyleydi.

Fiyat olarak kesinlikle çok uygun, insanları sıcak ve şirin şehri mutlaka gezi listenize alın derim ;)





Post a Comment